Sarı Kanarya
Cancan’ın çiftlikte bir atı bir de küçük tayı vardı. Ama hepsinden sevimlisi sarı kanaryasıydı.
Cancan sabah erkenden uyandı; uzun uzun esnedi.
Pencereden atı kişneyip ona “Günaydın!” dedi. Küçük tay da şaha kalktı.
Ama sevimli kanarya ötmedi. Çünkü kafesinde yoktu.
Cancan “Nerdesin sarı Kanarya?” diye bağırdı.
Hem terliklerini giyiyor hem de yatağın altına bakıyordu.
At dışarı baktı. Küçük tay da dikiş sepetinin içini aradı.
Cancan pantalonunu giyerken “Nerdesin sarı kanarya?” diye yine bağırdı.
Evin kedisi de gardroba baktı.
Cancan şapkasını giyerken “Nerdesin Sarı Kanarya?” diye bağırdı.
Sarı Kanarya duyar ümidiyle av köpeği birkaç kez havladı.
Hepsi aradılar, taradılar ama Sarı Kanarya odada yoktu.
Merdivende yoktu ; koridorda yoktu.
At kişnemeye başladı.
Tay zıplayıp şaha kalktı.
Evin kedisi de miyavladı.
Av köpeği bu sefer çok kuvvetli havladı.
Birdenbire bir ses duydular.
Cancan ağlamayı kesti.
At kişnemeyi bıraktı.
Tay yerinde durdu.
Kedi ile köpek sustu.
Sesi iyice dinlediler. Bir de ne duydular dersiniz!?
“Cik cik cik cik cik!” diye bir ses.
Hepsi pencereden dışarı baktılar.
Sarı kanarya bahçedeki erik ağacının dalına konmuş, şakıyordu. Çiftlikteki herkes toplanmış, onu dinliyordu.
Cancan, at, küçük tay, kedi ve av köpeği dışarı koşup sarı kanaryanın mutlulukla ötüşünü dinlediler.